Rusya’nın en çok okunan gazetelerinden olan İzvestiya, Türkiye’deki mevcut ekonomik durumun, “fırtına beklentisi” başlığıyla yayınladığı haberinde çöküşe doğru gittiğini vurguladı.
Türkiye ekonomisinin son birkaç yıldır gözlemcileri şaşırtmaktan bıkmadığını yazan gazete, ülkede dört nala giden enflasyon oranlarıyla birlikte sağlıksız düşük döviz rezervlerinin yanında aynı zamanda Türk lirasının “dünyanın en değersiz para birimi” haline geldiğini vurguladı.
T.C. Merkez Bankası yönetiminin sürekli değiştiğine de işaret edilen yazıda, tüm bunların ekonomi hakkında şüpheler uyandırdığı, Türkiye’nin mali ve ekonomik beklentilerinin gerçeklerden gittikçe uzaklaştığı ifade edildi.
Kalıcı çalkantılara rağmen Türkiye’nin hala temerrüt ve benzeri felaketler olmadan ayakta kaldığını belirten İzvestiya, ancak bunun ne kadar sürebileceği konusunda iyimser fikrin bulunmadığının da altını çizdi.
Dik dönüş
“Türkiye Ekonomik Mucizesi, 21. yüzyılın başlarında küresel ekonomideki en etkileyici olaylardan biriydi. On beş yıldan fazla bir süredir iki kıtanın köprüsü olan ülkede GSYH büyüme oranı sürekli olarak yüzde 5’i aştı. Şu anda yalnızca Hindistan ve Çin eşit derecede güçlü göstergelere sahip olabilir, ancak çok daha düşük bir tabandan başladılar. 2010’ların ikinci yarısında Türkiye’de kişi başına düşen GSYH oranları, ülkenin Asya’daki yakın komşularını geçerek bazı Avrupa ülkelerinin seviyesini bile aştı” ifadelerini kullanan gazete, ekonomik büyüme ve buna müteakip nüfusun yaşam standartlarındaki artışla birlikte hızla gelişen Türk iş dünyasının gelirlerinin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti için sabit bir fikir ve başarı göstergesi haline geldiğini belirtti.
Erdoğan’ın Türkiye’nin GSYH’nın yüzde 10’unu kaybetmesine neden olan 2000’lerin başındaki ekonomik krizin ortasında iktidara geldiğini hatırlatan gazete, krizde Türk lirasının değer kazanması ve faiz oranlarının düşürülmesi politikasının iktidardaki hükümetin temel görevi olduğunu ifade etti.
“Bu görev, son derece agresif maliye ve para politikasıydı. Türkiye, sürekli olarak yüksek bütçe açığı ve Merkez Bankası’nın son derece negatif reel politika faiz oranı politikasını kabul etti. Hükümet, ulusal sermaye piyasasının oldukça zayıf gelişimi göz önüne alındığında spekülatif olanlar da dahil olmak üzere yabancı yatırımları çekmeye odaklandı. Belli bir noktaya kadar bu riskli politika işe yaradı” denilen yazıda, ancak dönüm noktasının 2013 yılında ABD Merkez Bankası’nın (FED), 2008 yılında başladığı parasal genişleme (QE) serüvenini 2013 yılında bitirmesiyle gerçekleştiği, ABD’de QE’nin çöküşü sırasında yatırımcıların gelişen piyasalardan fon çekmeye başladığı zaman Türkiye’nin “yabancı yatırımlara odaklı” ekonomi politikasının işe yaramayacağının anlaşıldığı vurgulandı.
Bu paraya diğer Doğu Avrupa veya Asya ülkelerinden çok daha fazla bağımlı olan Türkiye’nin en çok etkilenenler arasında yer aldığını açıklayan İzvestiya, ülkede bir süreye kadar kredilerin büyümesini telafi etmenin mümkün olduğunu,kredilerin önemli bir kısmının yabancı kaynaklardan sağlandığını iletti.
2013 itibariyle Türk lirasında düşüşün başladığına vurgu yapılan yazıda, 2005 yılında geniş ekonomik reform programının bir parçası olarak Türk lirasından bir kerede altı sıfır çıkarıldığında büyük ölçekli bir değişim gerçekleştiği, banknot üzerindeki sıfırlar nedeniyle Rus turistleri zor durumda bırakan Türk para biriminin neredeyse dolara eşit hale geldiğinin altı çizildi.
“Birkaç yıl boyunca Türkiye’de dolar kuru 1,3-1,5 TL bandında giderek oldukça istikrarlıydı. Ancak 2013’ten sonra dolar sekiz yıl boyunca giderek yükselmeye başladı. bu yılın ekim ayında dolar 9,72 Türk lirasına ulaştı. Aynı zamanda Türk hükümetinin çökmekte olan para birimini iyileştirmek için herhangi bir özel kaldıracı yoktu. Türkiye’nin devlet rezervleri özel olduğu kadar mütevazi bir çizgide” diyen İzvestiya, 2018-2020’de Türkiye’nin boğulan lirayı kurtarmak için rezervlerinin çoğunu çarçur ettiğini vurgularken, geçen yılın sonunda, bu amaçlar için 130 milyar dolardan fazla harcandığının ortaya çıktığını, sonuçta hiçbir olumlu etkisinin olmadığını açıkladı.
Türkiye’nin Çin ile birlikte pandemi yılında pozitif ekonomik büyüme gösterebilen dünyadaki birkaç ülkeden biri olduğuna işaret edilen haberde, 2020 yılında diğer birçok endüstriden daha fazla önem taşıyan turizm endüstrisinin zararları göz önüne alındığında bu sonucun harika göründüğü belirtilirken, Türkiye’nin 2020 yılında ekonomik büyümesinin tek nedeninin “devasa kredi pompalanması” sayesinde meydana geldiği de ifade edildi.
Genel olarak Türkiye’nin son 6-7 yılda iyi büyüme oranları gösterdiği belirtilen haberde, 2013’ten bu yana başta komşu Suriye olmak üzere Asya ve Afrika’daki diğer ülkelerden milyonlarca mültecinin ülkeye akın ettiği, ancak Avrupa’ya alınmayan mültecinin Türkiye’de kalarak Türk nüfusunda 4 milyon kişilik bir yük yarattığı vurgulanırken, sonuçta toplam GSYH büyümesinin ekonomik kalkınma dinamikleri üzerinde çok az etkisi olduğu iletildi.
“Türkiye’de enflasyon oranı artıyor. Kontrolsüz kredi büyümesi ve süper yumuşak para politikası nedeniyle fiyatlar Türkiye’de standart bir sorun oldu. Geçen ay enflasyon yüzde 20’ye yaklaştı.Bu oran Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri arasındaki en yüksek gösterge. Rusya, Hindistan ve Brezilya da dahil olmak üzere bu kulübe üye olmayan birçok ülkeden birkaç kat daha yüksek. Türkiye’de aynı zamanda gıda enflasyonu da yüzde 28,8 ile astronomik bir düzeye ulaştı. Fiyatlarda böylesine hızlı bir artış, içinden çıkılması inanılmaz derecede zor olacak bir kısır enflasyon döngüsünü tetikliyor. Rusya ve 1990’larda diğer Sovyet sonrası ülkeler bunu tam olarak yaşadı. Aynı zamanda, Türkiye Merkez Bankası iktidarın baskısıyla politika faizlerini iki puan düşürerek fiyatlar üzerinde yukarı yönlü ek baskı oluşturuyor” ifadelerini kullanan gazete, objektif olarak Türkiye ekonomisinde ideal bir fırtına için tüm ön koşulların oluştuğunun altını çizdi.
İzvestiya, Türkiye’nin kendi güçlü yönleri olduğuna da işaret ettiği yazısında, “Gelişmiş, dinamik ve oldukça çeşitlendirilmiş bir reel sektör. Hala genç nüfus ve ılımlı doğum oranlarıyla birlikte iyi bir demografik durumla gerçek felaketlerden şimdiye kadar kaçınıldı. Bununla birlikte Türkiye’nin mevcut durumu, kurallara aykırı para politikaları ve devletten özel sektöre kadar tüm oyuncuların zor mali durumuyla birleştiğinde ekonomik krizi kışkırtacak” ifadelerine yer verdi.